Sedef hastalığı en sık 20-35 ve 50-60 yaşları arasında görülüyor
29 Ekim Dünya Psoriasis Günü kapsamında halk arasında sedef olarak bilinen psoriasis hastalığına dair paylaşımlarda bulunan Psoriasis ve Kutanöz İnflamasyon Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ali Gürer, sedefin kesinlikle bulaşıcı bir hastalık olmadığını, toplumun bilgilendirilmesinin ve farkındalığın artırılmasının çok önemli olduğunu dile getiriyor.
Halk arasında sedef olarak bilinen psoriasise yönelik olarak tüm dünyada toplumsal farkındalığın artırılması amacıyla 29 Ekim Dünya Psoriasis Günü olarak kabul ediliyor.
Sedef hastalığının sadece bir deri hastalığı olmaktan öte tüm organizmayı ilgilendiren, kronik inflamasyonla seyreden, yaşam kalitesini ileri derecede düşüren bir hastalık olduğunu belirten Psoriasis ve Kutanöz İnflamasyon Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ali Gürer, “Genelde yaşam boyu devam eden sedef hastalığı en sık diz, dirsek, saçlı deri, el ve ayaklarda; keskin sınırlı, kırmızı zeminde sedef rengi kepeklenmeyle seyreden, değişik büyüklükte lezyonlarla karakterizedir. Hastaların hemen hepsi kaşıntı, yanma, batma ve ağrıdan şikayet ederler. Nadiren tüm deriye yayılıp, organizmanın genel metabolizmasını bozarak yaşamı tehdit edebilir” diyor.
Sedef hastalığının tanısının deneyimli bir dermatolog hekim tarafından klinik muayeneyle konulabileceğini ifade eden Prof. Dr. Mehmet Ali Gürer, “Bazı atipik olgularda kesin tanı için fenomen ismini verdiğimiz özel tanı yöntemleri ve patolojik muayene gerekli olabilir. Sedef hastalığı genellikle ailesinde sedef hastalığı olan, yani genetik yatkınlığı olan kişilerde görülmektedir. Bu şekilde belirli tipteki doku antijenlerini taşıyan kadın ve erkeklerde aynı oranda görülmekte, her yaşta başlayabilmekle birlikte daha çok 20-35 ve 50-60 yaşları arasında pik yapmaktadır” şeklinde konuşuyor.
Ülkemizde sedef hastalığının görülme sıklığı konusunda kapsamlı bir araştırmanın bulunmadığını belirten Prof. Dr. Mehmet Ali Gürer, prevalansının yüzde 1-1,5 civarında olduğunun kabul edildiğini söylüyor.
Sedefli hastalarda iskemik kalp ve şeker hastalığı sıklığı yüksek
Prof. Dr. Mehmet Ali Gürer, “Sedef hastalığı, derinin üst tabakasının kızarması, kalınlaşması ve sedef renginde kepeklenmesiyle kendisini gösterir. Bu lezyonlar nokta, damla şeklinde olabileceği gibi çok geniş plaklar şeklinde de olabilir. Genellikle lokalize olmakla birlikte bazen tüm deriye yayılabilir. Tırnakları etkileyerek şiddetli şekil bozukluklarına yol açabilir. Sedefli hastaların yaklaşık yüzde 20'sinde el ve ayak eklemlerini, diz, dirsek ve kalça eklemlerini, omurga kemiklerini etkileyebilen iltihaplı eklem romatizması gelişebilir. Sedef yalnız deriyle sınırlı bir hastalık değildir. Orta ve şiddetli sedefli hastalarda eşlik eden hastalıklar ortaya çıkabilir. Sedefli hastalarda iskemik kalp hastalığı, inme, şeker hastalığı, yüksek tansiyon vekolesterol metabolizması bozukluğunun sıklığı yüksektir” diyor.
Risk faktörlerine dikkat
Genetik yatkınlığı olan kişilerde araya giren bazı tetikleyici faktörlerin bağışıklık sisteminin normal giden dengesini bozduğunu, sorunlu ve yaşam boyu devam edecek olan, hastalığa ait döküntülerin ortaya çıktığını anlatan Prof. Dr. Mehmet Ali Gürer, “Tetikleyici faktörler fiziksel travmalar, enfeksiyonlar, ilaçlar, hormonal değişiklikler ve güneş olabilir. Bunların yanında ruhsal faktörler ve stres hastalığın tetiklenmesinde çok önemlidir. Stres aynı zamanda hastalığın seyrini ve uygulanan tedavinin etkililiğini de direkt olarak etkilemektedir. Bunların yanında sedef hastalığının seyrini etkileyen çok önemli iki faktör abdominal obezite ve sigaradır. Yapılan çalışmalar obezler ve sigara içenlerde sedefin daha sık görüldüğünü ve daha şiddetli seyrettiğini ortaya koymuştur” şeklinde konuşuyor.
Sedef hastaları damgalanma sorunu yaşıyor
Sedefli hastalarda yaşam kalitesinin önemli derecede bozulduğunu belirten Prof. Dr. Mehmet Ali Gürer, “Yapılan çalışmalar hastaların günlük aktivitelerinde azalma, uyuma alışkanlıklarında değişiklik, spor aktivitelerine katılamama, utangaçlık, çaresizlik, sinir bozuklukları, duygu durumu değişiklikleri, öz güven azalması ve kendini çekici bulmama gibi fiziksel ve ruhsal sorunların ön plana çıktığını gösteriyor. Sedef hastaları gündelik ve iş yaşamlarında çevrelerindeki insanlar ve hatta aileleri tarafından dışlanabilmekte ve damgalanma sorunu da yaşamaktadırlar” ifadelerini kullanıyor. Bu sorunları aşabilmek ve kaliteli bir yaşam sürebilmek içinse, sedef hastalarına şu önerilerde bulunuyor: “Düzenli olarak egzersiz yapın, sağlıklı, uygun beslenme tarzı seçin; sigara ve alkolden kaçın, ideal vücut ağırlığınızı koruyun, hastalığınızı alevlendirebilecek ilaçlardan kaçının, enfeksiyonlardan korunun, stresinizi tetikleyen faktörleri keşfedin ve kaçın; kendinizi izole etmeyin, duygularınızı paylaşın, hastalığınız hakkında konuşmaktan kaçmayın, hastalığın sizi yönetmesine izin vermeyin, siz hastalığınızı yönetin, yakınlarınızdan yardım ve destek alın, sosyal medyadaki yanıltıcı bilgilere inanmayın, dermatoloğunuz ile hastalığınızı ve tedavi seçeneklerini konuşun.”
Günümüzde sedef hastalığını tamamen ortadan kaldıran bir tedavi yönteminin olmadığını söyleyen Prof. Dr. Mehmet Ali Gürer, “Son yıllarda hastalıkla ilgili bilgilerimizin artması, yeni ve daha etkili tedavi seçeneklerinin kullanılmaya başlanılmasıyla hastalık daha etkili bir şekilde tedavi edilebilmekte, kontrol altına alınabilmekte ve uzun süreli iyilik dönemleri sağlanabilmektedir. Tedavi belirti ve semptomları yok etmeye veya minimuma indirmeye yöneliktir. Tedavide amaç en az yan etkiyle en iyi sonucu almak ve iyilik halini uzun süre devam ettirmektir” diyor.
Sedef kesinlikle bulaşıcı bir hastalık değildir
Sedefe ilişkin farkındalığın artırılmasının çok önemli olduğunu dile getiren Prof. Dr. Mehmet Ali Gürer, hastalığın bulaşıcı olmadığını vurgulamanın, toplumu bilgilendirmenin, gerekirse hastanın yakın çevresi ile görüşmenin ve psikolojik desteğin çok önemli olduğunu vurguluyor.
29 Ekim Psoriasis Günü vesilesiyle sedef hastalığı hakkında toplumun doğru bilgi sahibi olmasının büyük önem taşıdığını belirten Lilly İlaç Medikal Direktörü Dr. Fatih Mehmet Bingöl ise, Lilly olarak dermatoloji alanı da dahil olmak üzere farklı terapötik alanlarda yaşamı iyileştirme amacıyla çalışmaya devam ettiklerini dile getirdi.
İlgili Kişiler:
Eray Çoşan / Bordo PR
0 533 927 23 97 / erayc@bordopr.com
Ceren Moral Aru / Bordo PR
0533 921 43 53 / cerenm@bordopr.com
Lilly İlaç hakkında:
Tüm dünyadaki insanların yaşamlarını iyileştiren ilaçlar yaratmak için, insana verilen değeri keşif ile birleştirmek amacıyla 1876 yılında ABD'de kurulmuş olan Lilly, 147 yıllık güçlü bir mirasa sahiptir. Dünya çapında 40.000'den fazla çalışanı olan Lilly'nin yedi ülkede üretim tesisi bulunmakta ve ürünleri 120 ülkede pazarlanmaktadır. Araştırma ve geliştirme alanında yaklaşık 9.600 çalışanı ve yedi ülkede Ar- Ge merkezi bulunan Lilly, 55'ten fazla ülkede klinik araştırmalar yürütmektedir. Lilly, Türkiye'deki faaliyetlerine 1950'lerde, ürünlerinin bir Türk şirketi ortaklığında üretilip dağıtılmasıyla başlamış, 1993 yılında bu çalışmalarını Lilly İlaç Ticaret Ltd. Şti. çatısı altında toplamıştır. O tarihten bu yana Lilly, Türkiye'de, endokrinoloji, merkezi sinir sistemi hastalıkları, onkoloji, dermatoloji, romatoloji, migren ve erkek sağlığı tedavi alanlarındaki yenilikçi ürünlerini Türkiye'deki bireylerin erişimine sunmaktadır. www.lilly.com.tr , www.facebook.com/LillyTurkiye